13 Mayıs 2015 Çarşamba


GUT HASTALIĞI

Vücuttan uzaklaştırılması gereken maddeler, ürik aside dönüştürülerek atılır. Ürik asit, pürin denilen madddelerin yıkım ürünüdür. Özellikle protein yapısındaki maddelerin atım şekli olan ürik asidin, atılmasında bir sorun varsa ya da çok fazla üretiliyorsa bu madde vücutta birikir. Kanda bulunan miktarı artar. Ürik asidin eklemlerde birikmesi sonucu burada iltihap oluşur. Bu soruna gut hastalığı denir.
Gut hastalığı,romatizmal bir hastalıktır. Diğer hastalıklardan farklı olarak zaman zaman ortaya çıkar. Sıklıkla ayak baş parmağındaki iltihapla kendini gösterir. Müzmin bir hastalık olan gutun, kesin tedavisi yoktur.
Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülür. Gut hastalığı, en çok 40-65 yaş arasında ortaya çıkar. Kadınlarda genelde menopoz döneminden sonra görülür. Gençlerde görülmesi çok düşük bir ihtimaldir.

GUT HASTALIĞININ NEDENLERİ

Hastalığın nedeni, ürik asit miktarının kanda ve dokularda artmasıdır. Bu ürik asit miktarının artmasında bazı faktörler rol oynamaktadır. Vücutta ürik asit üretimi aşırı derecede artmıştır ya da ürik asidin böbreklerden atılmasında bir bozukluk vardır.
Kronik böbrek iltihabı olanlarda, idrar söktürücü ilaç kullananlarda, kandaki ürik asit miktarı artar. Bazı hastalıklar, gutun ortaya çıkmasına neden olur. Bunlar;şeker hastalığıyüksek tansiyon, şişmanlık gibi…
Kalıtsal faktörler, (soya çekim) bir çok hastalıkta olduğu gibi, gut hastalığında da önemli bir faktördür. Doğuştan gelen bazı hastalıklar gut için bir risk faktörüdür. Erkeklerde daha çok görülür. Yaş ilerledikçe gut görülme riski artar.
Beslenme tarzı daha önceleri önemli bir neden olarak görüldüyse de, günümüzde, bunun hastalığa yakalanma riskinde fazla bir artış gösterdiği saptanamamıştır. Fakat alkol ve sigara kullanımı guta neden olabilir.Şişmanlık gut hastalığı riskini arttımaktadır.

GUT HASTALIĞININ BELİRTİLERİ

Gut hastalığı ataklar halinde gelir. İlk atak şiddetlidir.Eklemlerde ağrı ve şişme olur. Özellikle ayak baş parmağında görülür. Parmak, çok hassaslaşır, şişme,kızarıklık ve ağrı hissi uyanır. Gece ya da sabaha karşı, uykudan uyandıracak kadar rahatsız edici bir ağrıdır.
Ataktan sonra, hastalık, herhangi bir belirti vermeden devam eder. Sadece yapılan testlerle, kandaki ürik asit miktarının yüksek olduğu saptanır. Bu durum, başka atak geçirene kadarki, yani iki atak arasındaki, ara dönemdir.
Eklemlerde, tuz kristalleri biriktiğinden, hareket kısıtlanması görülür. Ayrıca şekil bozuklukları, eklemlerin görevini yapamaması gibi durumlar ortaya çıkar. Bu tuz kristalleri, deri altında, avuç içinde, parmak uçlarında da şişliklere neden olur. Bir zararı yoktur. Fakat çok büyük olduğu durumlarda alınması gerekebilir.

GUT HASTALIĞININ TANISI

Öncelikle uzman bir hekime başvurmalısınız. Sağlık ocakları, bunun için yeterli olmayabilir. Gut hastalığının olduğunu düşündürecek durum, kanda ürik asit miktarının yüksek olmasıdır. Yapılan testlerde bu durum saptanır fakat ürik asit miktarının yüksek olması, gut hastalığının olduğu anlamına gelmez. Bunun dışında gut tanısı koyduracak özel bir kan testi yoktur.
Film çekimi de şişliklerin görülmesini sağlar. Fakat kesin tanısının konması için, eklemlerden alınan sıvıda, ürik asit kristallerinin varlığını tespit etmek gerekir. Bu eklem sıvısı, şişmiş ve ağrılı olan eklemden alınır.
DEMİR EKSİKLİĞİ ANAMİSİ

Vücudun demir mineraline olan ihtiyacının artması veya gıdalardan alınan demirin vücut tarafında iyi işlenememesine bağlı olarak görülen demir eksikliği aneminin (kırmızı kan hücresi sayısının normalden az olması) başlıca nedenidir.
Kanla birlikte oksijenin taşınmasını sağlayan kırmızı kan hücrelerinin (alyuvar) üretiminde kullanılan demir mineralinin yeterli düzeyde olmaması bu hücrelerin üretimini olumsuz olarak etkileyerek bir süre sonra hücre sayısının azalmasına yol açar.
Kırmızı kan hücresi sayısı azaldıkça organlara ve diğer dokulara kanla birlikte taşınan oksijen miktarı da azalır. Oksijen azaldıkça organlar fonksiyonlarını tam olarak yerine getirememeye başlar. İşte bu noktadan itibaren demir eksikliği belirtileri baş gösterir.

Demir Eksikliği Belirtileri

Demir eksikliği belirtileri kırmızı kan hücresi sayısının ne kadar azaldığına bağlı olarak fark edilmeyecek kadar hafif veya günlük rutin aktiviteleri etkileyecek kadar şiddetli olabilir. Hafif düzeyde başlayan belirtiler vücudun demir mineraline ihtiyacı arttıkça ve demir eksikliği anemiye dönmeye başladığında şiddetlenir.

Halsizlik

Nedenini tam olarak belirlenemeyen halsizlik, aşırı yorgunluk ve enerji azlığı demir eksikliğinin en sık görülen belirtisidir. Dokulara giden oksijen azaldıkça vücut yeterince enerji üretememeye başlar ve buna bağlı olarak kişi kendini zayıf, güçsüz hissedebilir. Konsantrasyon eksikliği, sinirlilik hali halsizliğe eşlik eden diğer belirtilerdir.

Solgun Cilt

Demir eksikliğine bağlı olarak düşen kırmızı kan hücresi sayısı cildin normalden soluk görünmesine yol açabilir. Dudaklar, ağız içi, dişetlerinin rengi soluklaşabilir, normalde olduğu gibi kırmızı görünmeyebilirler.
l

Nefes Darlığı

Demir eksikliği yaşıyorsanız ne kadar derin nefes alırsanız alın havayla birlikte vücuda giren oksijen miktarı yeterli olmaz ve tekrar tekrar derin nefes alma ihtiyacı duyarsınız. Eskiden nefes alıp verişinizi çok fazla etkileyemeyen fiziksel aktiviteler (merdiven çıkmak gibi) demir eksikliği nedeniyle nefesinizin daralmasına ve daha çok nefes alıp vermenize yol açar.

Çarpıntı

Aralıklarla yaşanan çarpıntı demir eksikliğine işaret ediyor olabilir. Bunun nedeni kalbin dokuların artan oksijen ihtiyacını karşılayabilmek için normalden daha çok çalışmasıdır.

Yenmez Şeyleri Yeme İsteği

Pika olarak adlandırılan yenmez şeylere karşı duyulan anormal iştah demir eksikliği belirtisi olabilir. Genellikle çocuklarda görülen bu durum çoğunlukla demir ve diğer bazı minerallerin eksikliği nedeniyle ortaya çıkar ancak bazı durumlarda sorunun temeli psikolojik olabilir.

Artan Kaygı

Demir eksikliğine bağlı olarak gelişen kandaki oksijen eksikliği merkezi sinir sistemini de etkisi altına alabilir. Nedensiz gelişen sinirlilik hali ve artan kaygı bu etkinin belirtileri arasındadır.

Saç Dökülmesi

Demir eksikliği özellikle demir eksikliği anemisine dönüştüğünde saç dökülmesine yol açabilir. Bunun nedeni sistemde azalan oksijen miktarı nedeniyle vücut saç kökleri gibi hayati olmayan bölgelere gönderdiği oksijenden tasarruf etmeye ve bu oksijeni hayati görevleri bulunan organlara göndermeye başlar.

Konsantrasyon Eksikliği

Beyin hücreleri arasındaki iletişimin normal olarak devam etmesinde önemli bir rolü bulunan demir minerali eksikliğinde konsantrasyonun ve hafızanın zayıflaması gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Kişinin çevresinde yaşanan olaylara ve tanığını kişilere karşı ilgisi azalabilir.

Diğer Belirtiler

  • Zayıflamış, kırılgan tırnaklar
  • Özellikle çocuklarda iştah azlığı
  • Soğuk el ve ayaklar
  • Baş dönmesi
  • Bacaklarda karıncalanma hissi
  • Huzursuz bacak sendromu
  • Dil ağrısı, dilin şişmesi
  • Baş ağrısı
  • Sık görülen enfeksiyonlar
  • Göğüs ağrısı
- See more at: http://belirtilerinelerdir.com/demir-eksikligi-belirtileri-nelerdir/#sthash.JVbCb46j.dpuf
APENDİKS NEDİR? APANDİSİT PATLAMASI NEDİR? 

İnce bağırsak karının sağ tarafında ve alt kısmında kalın bağırsak ile birleşir. Burada, adeta her ikisinin arasında ince bir parmak gibi apendiks bulunur. Başka bir deyişle burası üç yol ağzıdır. İlk ikisi geliş ve gidiş yolları, üçüncüsü ise bu kavşağa açılan bir çıkmaz sokaktır. İşte bu çıkmaz sokağa apendiks diyoruz. Bu büyük olasılıkla binlerce yıl önce bu durumda değildi. Daha büyüktü, belki de depo görevi olan torba gibi birşeydi. Nitekim ineklerde ve tavşanlarda buna benzer kısımlar vardır. Bu kısımlarda bitkilerin selülozu bakteriler sayesinde şekere çevrilir ve inek bu şekerden yararlanır. İnsanda bu günkü şekli ile bir görevi yoktur.

Bazen bağırsak içi maddeleri apendiks içinde sıkışır kalır, iltihaplanır. Bu hale apendisit diyoruz. Karnın sağ alt yarısında, göbekle kasık arasındaki bölgede ağrı, bulantı ve kusma yapar, iltihaplandığı vakit hastalığın gelişmesine göre ya çıkarılır ya ilaçla tedavi edilir. Her zaman için çok önemli ve mutlaka doktor müdahalesi gerektiren bir durumdur. Delindiği zaman, içindeki iltihaplı maddeler ve mikroplar karın içerisine dökülürler. Karının içini saran ve periton adı verilen zarla sınırlanan bir iltihap oluştururlar. Tıbbın ilerlemesiyle birlikte, eskiden olduğu kadar öldürücü değilse de yine de çok tehlikeli bir durumdur ve derhal doktor müdahalesi gerektirir.
Skip navigation links







Hastane İnfeksiyonu

1. Hastane enfeksiyonu nedir?
Herhangi bir nedenle hastaneye başvuran hastalarda, başvuru sırasında kuluçka döneminde olan enfeksiyonlar dışında, yatıştan 48 saat sonra ya da taburcu olduktan hemen sonra ortaya çıkan enfeksiyonlara Hastane Enfeksiyonu (nozokomiyal enfeksiyon) denmektedir.
2. Hastane enfeksiyonlarının oluşumuna neden olan etkenler nelerdir?
Konak (hasta)
• Hastanın yaşı (uç yaşlar)
• Altta yatan hastalığın olup olmaması (kronik böbrek yetmezliği, kanser, diabet)
• Beslenme durumu
• Almakta olduğu ilaçlar

Biyolojik Çevre (mikroorganizmalar)
• Endojen kaynaklı (vücudumuzda normalde bulunan mikroorganizmalar, bunlar hastanın bağışıklık sisteminde sorun olduğunda enfeksiyon yapabilirler)
• Ekzojen kaynaklı (hastanede yatmakta olan kişinin bulunduğu çevreden, sağlık personeli ile kullanılan araç ve gereçlerden bulaşan mikroorganizmalar)
• Uzun süreli hastanede yatış, antibiyotik kullanımı, hastaya çeşitli girişimler yapılması hem endojen hem de ekzojen kaynaklı enfeksiyonların oluşmasında rol oynamaktadır.

Fiziksel ve Sosyal Çevre
• Hastaya uygulanan tıbbi araç – gereçler (tanı ve tedavi amacıyla yapılan girişimlerde deri ya da mukoza bütünlüğü bozulmakta ve mikroorganizmaların vücuda girişi kolaylaşmaktadır)
• Hasta ile ilgilenen sağlık personeli
• Hasta çevresindeki eşyalar
• Hasta ziyaretleri
3. En sık görülen hastane enfeksiyonları hangileridir?
•İdrar yolu enfeksiyonları (başlıca nedeni sonda, sistoskopi gibi ürolojik girişimlerdir)
•Cerrahi alan enfeksiyonları (ameliyat sonrası ilgili bölgede gelişen enfeksiyonlardır)
• Akciğer enfeksiyonları (yaşlılık, bilinç bozukluğu, mekanik solunum desteği ihtiyacı olması, altta yatan akciğer hastalığı olması risk faktörleridir)
•Bakteremiler (kanda bakterinin bulunması sonucu oluşan enfeksiyonlardır, yatış sürecinde hastalara devamlı olarak uygulanmakta olan çeşitli damariçi girişimler risk faktörüdür)
4. Hastane enfeksiyonlarının tedavisi nasıldır?
Hastane enfeksiyonlarına neden olan mikroorganizmalar, genellikle birçok antibiyotiğe dirençlidirler ve bu nedenle tedavileri de oldukça sorunludur. Tedavi öncesi enfeksiyon bölgesinden kültür alındıktan sonra geniş spektrumlu ampirik antibiyoterapiye başlanır; 48 – 72 saat sonra kültür sonuçlarına göre tedavide gerekli değişiklikler yapılarak hastanın tedavisi enfeksiyonun ciddiyetine göre 7 – 21 güne tamamlanır.
5. Hastane enfeksiyonun kontrolü mümkün müdür?
Hastane enfeksiyonlarını önlemek için, hastanelerde Enfeksiyon Kontrol Komiteleri kurulmalı ve bu komite tarafından gerekli önlemler alınmalıdır. Sağlık kurumu, hem hastalarda kullanılacak araç ve gereçlerin hem de hastane ortamının sterilizasyon ve dezenfeksiyonundan sorumludur. Sağlık kurumundaki her serviste oluşan hastane enfeksiyonları yakından izlenmeli, olası nedenleri araştırılarak en aza indirilmelidir. Sağlık personeline başta uygun antibiyotik kullanımı ve el hijyeni olmak üzere hastane enfeksiyonları ile ilgili sürekli eğitimler verilmelidir.

Tonsillektomi Ve Adenoidektomi (Bademcik Ve Geniz Eti Ameliyatı)

Bademcik ve geniz eti nedir? Adenoidler burnun gerisindeki nasofarenkse (geniz) yerleşen lenfoid dokudur. Tonsiller (bademcikler) ise boğazın her iki yanında yerleşen iki adet lenfoid dokudur.
Görevleri nelerdir? Tonsiller ve adenoidler lenfoid dokudan oluşurlar. özellikle ilk 3 yaş içinde hava yolu ile gelecek mikroplara karşı savunmada rol oynarlar. Gerekli olduğu takdirde 3 yaş ve üzerinde yapılan bademcik ameliyatının (tonsillektomi) vücut savunma sistemi ve sağlık üzerinde olumsuz bir etki yapmadığı bilinmektedir.
Adenoidektomi hangi durumlarda yapılır?Adenoidektomi olarak adlandırılan geniz eti operasyonu aşağıdaki durumlarda yapılır. Bazı çocuklarda bunların bir kaçı birlikte olabilir. Solunuma engel olacak derecede büyük geniz eti: Aşrı derecede büyümüş geniz eti ağız solunumu, horlama ve uyku apne (uyku sırasında nefesin durması) gibi belirtilere yol açar. Burundan nefes alamama koku ve tat bozukluklarına sebep olabilir. Akut üst solunum yolu infeksiyonları da benzer semptomlara yol açabilir. Bu yüzden biz aileye bahsedilen semptomların devamlı olup olmadığını soruyoruz. Adenoidektomiye aile ile birlikte karar veriyoruz. Biliyoruz ki en iyi gözlemci ebeveynlerdir. Tuba Eustachii tıkanıklığına bağlı orta kulak hastalıkları: Geniz eti mikroorganizmalar için rezervuar görevi görür. Tuba Estachii obstrüksiyonu ile tekrarlayan kulak hastalıkları (akut otitis media:orta kulak iltihabı veya seröz otitis media: Orta kulakta sıvı birikimi) ortaya çıkabilir. Tedavi ile düzelmeyen seröz otitis media varlığında adenoidektomi ile birlikte kulak zarına ventilasyon tüpü takmak gerekebilir. Adenoidlerin neden olduğu tekrarlayan veya kronik sinüs infeksiyonları: Aynen kulak probleminde olduğu gibi büyümüş veya infekte adenoidler sekresyonların burunda birikmesine veya tekrarlayan sinüs infeksiyonlarına neden olabilir. Bir çok cerrah çocukluk çağı ciddi sinüzitlerin tedavisinde birinci basamak tedavi olarak adenoidektomiyi tercih etmektedir. Kliniğimizde de çocukluk çağı tekrarlayan sinüzitlerin cerrahi tedavisinde öncelikle adenoidektomiyi tercih etmekteyiz.
Ameliyat olmadan beklenebilir mi? Adenoidler hayatın ikinci dekadında (on yılında) küçülürler. Fakat yol açtığı problemler beklemekten daha pahalıya mal olabilir. özellikle uyku apne ve burun tıkanıklığı yüz ve diş gelişiminde kalıcı deformitelere yol açabilir. Ayrıca uyku bozukluğuna bağlı öğrenme ve büyüme negatif yönde etkilenebilir.
Ameliyat nasıl yapılır? Genel anestezi altında yapılmakta, 5-15 dakika sürmektedir. Adenoid dokusu genizden kürete edilerek çıkartılır.
Adenoidektominin komplikasyonları nelerdir?Komplikasyonlar nadirdir. Anestezi riski hastaya bağlı faktörlerle ilgilidir. Kanama nadirdir. Adenoid yatağında 7-10 gün süren yüzeysel infeksiyon gelişir, derin infeksiyon oldukça seyrektir. Yarık damak dudak ve Down sendromlu çocuklarda dikkatli muayene ve inceleme yapılması gerekir. Bu çocuklara yapılan adenoidektomi sonrası “velofarengeal yetmezlik” ( seslerin ve yiyeceklerin genize kaçması) gelişebilir, konuşma ve yutma etkilenebilir. Biz bu komplikasyona rastlamadık; ancak literatürde rapor edilmiş olgular mevcuttur.
Ameliyat sonrası nasıl geçer? Adenoidektomi tonsillektomiden daha az ağrılı bir operasyon olup ağrı kesicilere sıklıkla ihtiyaç duyulmaz. Burun tıkanıklığı 7-10 gün sonra düzelmektedir. çocuğun aktivitelerini kısıtlamıyoruz. çocuklara normal diyet öneriyoruz. 10 gün sonra kontrole çağırıyoruz.
Tonsillektomi (bademcik ameliyatı) hangi durumlarda yapılır? Büyük tonsiller: Solunum, yutma ve konuşmayı etkileyecek kadar büyük tonsillerde operasyon öneriyoruz. Hava yolunda darlığa neden olan tonsiller aynı büyümüş adenoidler gibi horlama ve uyku apnesine sebep olmaktadır. Bu da hayatın ileri evresinde sağlık problemlerine sebep olmaktadır. Tekrarlayan ve kronik infeksiyonlar: Sık tekrarlayan tonsil infeksiyonlarında (tonsillit) tonsillektomiyi öneriyoruz. Peritonsiller apse:Peritonsiller apse varlığında apseyi boşaltıp, antibiyotik tedavisi veriyoruz. İyileşme sonrası tonsillektomi öneriyoruz. Kronik kriptik tonsillit: Tonsiller kript adı verilen birçok cepçiklerden oluşmaktadır. Bazı hastalarda bu kriptler pis kokulu beyaz rekli atıklar içerir. Bu atıklar bakteri ve ölü hücrelerden oluşur. Antibiyotikler geçici rahatlama sağlamaktadır. Kesin tedavisi tonsillektomidir.Asimetrik şekilde büyümüş tonsiller: Asimetrik olarak büyük görünen tonsillerde tonsillektomi yapılmalıdır.Durdurulamayan tonsil kanaması: Herhangi bir nedenle oluşan ve diğer yöntemlerle durdurulamayan tonsil kanamalarında tonsillektomi yapılır.
Tonsillektomiyi hangi durumlarda önermiyoruz?Kanama yatkınlığı: Kanamaya meyilli hastalarda kan tablosunu düzeltmeden tonsillektomiyi önermiyoruz.Akut tonsillit: Tonsilde akut infeksiyon varlığında yapılan tonsillektomi sonrası kanama riski yüksektir. Bu yüzden akut infeksiyon düzeldikten sonra tonsillektomi yapıyoruz. İlaç kullanımı: Aspirin ve oral antikoagulan (halk arasında kanı sulandırıcı ilaçlar olak bilinirler) ilaçları kullanan hastalar 1 hafta önceden ilaçları kesilerek tonsillektomi yapılabilir. Yaş: Birçok cerrah gibi biz de tonsillektomiyi özel durumlar dışında 3 yaş ve üzeri çocuklara yapmayı tercih ediyoruz. Tonsillektomi nasıl yapılır? Genel anestezi altında operasyon yapılması sıklıkla tercih edilmekle birlikte özel durumlarda sedasyonla lokal anestezi ile de tonsillektomi yapılabilir.Klasik tekniğin yanında elektrokoter ve laser yardımlı tonsillektomi teknikleri tarif edilmiştir. Biz klasik tonsillektomiyi tercih ediyoruz. Ameliyat sonrası ağrıyı en aza indirmek için elektrokoteri mümkün oldukça az kullanıyoruz. Laser kullanımın üstünlüğüne inanmadığımız gibi operasyon sonrası şiddetli ağrıya neden olduğu için tercih etmiyoruz. Tonsillektominin komplikasyonları nelerdir? Anesteziye bağlı riskler. Ciddi problemler oldukça nadirdir. Kanama: Tonsillektomi sonrası en sık karşılaşılan komplikasyondur. Yetişkinlerde daha sık görülür. Ameliyat sonrası erken dönemde olabileceği gibi 5-10 gün sonra da görülebilir. Bu yüzden ameliyat sonrası 10 gün içinde hastalarımıza şehir dışına çıkmamalarını tavsiye ediyoruz. İnfeksiyon: Ameliyat sonrası tonsil yatağında bakteri kolonizasyonu ve buna bağlı hafif ateş görülebilir. Ciddi infeksiyon nadir olarak görülmektedir. Ameliyat sonrası hastanede kalmak gerekir mi? çoğunlukla hastalarımızı ameliyat günü akşamı taburcu ediyoruz. Ancak aşağıdaki durumlardan biri veya birkaçı birlikte varsa 1 gece yatırmayı tercih ediyoruz.
  • Hastanın çok uzakta oturması ( veya kolay ulaşım imkanının olmaması)
  • Yetişkin hasta
  • Ameliyat sonrası ağızdan yeterli gıda alamaması
  • Ameliyat sonrası ciddi bulantı ve kusma
  • Eşlik eden başka hastalıkların varlığı
Ameliyat sonrası sportif aktiviteler yapılabilir mi?Ameliyat sonrası 2 hafta süresince yorucu egzersizleri önermiyoruz. Ameliyat sonrası beslenme nasıl olmalı?Ameliyat sonrası yumuşak ve sıvı gıdaları öneriyoruz.özellikle meyva suları asidik olduğu ve ağrıya yol açacağı için önerilmemektedir. Hangi gıdaların verilmesi gerektiği size verilen "beslenme broşüründe" detaylı olarak anlatılmıştır. Ameliyat sonrası ilaç kullanılır mı? Antibiyotikler: Yara iyileşmesine katkısı olduğu ve enfeksiyon gelişimini önledikleri için kullanılmaktadır.Ağrı kesiciler: En sık parasetamol tercih edilmektedir. Aspirin ve diğer nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar tonsillektomi sonrası kanama eğilimini artırdığı için kullanılmamalıdır. Ameliyat sonrası normal sayılabilecek durumlar nelerdir? Lütfen aşağıdaki durumlarda telaşlanmayın. Boğaz ağrısı: Tonsillektomi sonrası boğaz ağrısı sıklıkla büyük çocuklarda ve yetişkin hastalarda sık karşılaşılan bir durumdur. Ameliyat sonrası 5-10 gün içinde gittikçe azalmaktadır. Kulak ağrısı: Tonsillektomi sonrası kulak ağrısı görülebilir. Bu ağrı boğazdan kaynaklanır ve yansıyan ağrı olarak bilinmektedir. Ateş:Hafif ateş olabilir. Parsetamol ile ateş kontrol altına alınabilmektedir. Tonsil yatağında beyaz plakların görülmesi: Beyaz renkli plaklar ameliyat sonrası 2 hafta boyunca görülebilmektedir. Küçük dil bazen ödemli olarak görülebilir. Ne zaman doktorumu aramalıyım?Kanama: Hafif sızmalarda buzlu su veya dondurma yararlı olabilir. Eğer kanama devam ediyorsa doktorunuzu arayın ve acil servise başvurun.Dehidratasyon: Eğer 24 saat boyunca yeterli sıvı alınamadıysa doktorunuzu arayın. Dehidratasyon, az ve konsantre idrar çıkışı ve letarji (uyuşukluk, ilgisizlik) ile kendisini belli eder: Yüksek ateş: 39 derece ve üstü ateş, öksürük ve solunum güçlüğü durumunda doktorunuzu arayın.

HİSTEREKTOMİ (RAHMİN ALINMASI AMELİYATI)

Histerektomi rahimin alınması ameliyatıdır. Jinekolojide en çok yapılan ameliyattır. Yaklaşık 1-2 saat süren bir ameliyattır.

Çeşitli tipleri vardır:
Subtotal veya supraservikal histerektomi, rahim ağzının bırakılarak rahimin geri kalan kısmının alınmasıdır.
Radikal histerektomi; bu ameliyatta vajinanın bir kısmı, tüpler, yumurtalıklar, destekleyici ve bağlayıcı dokular, lenf bezleri, rahim ve rahim ağzı tam olarak alınmaktadır.
Porro ameliyatı; sezaryen ameliyatında aynı zamanda rahimin de alınması.
Vaginal histerektomi; rahim ve rahim ağzı, karından değil de vajinadan alınmasıdır.
Laparoskopik (Kapalı) histerektomi ameliyatı hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarakulaşabilirsiniz.

Histerektomi hangi durumlarda yapılır: Histerektomi için en önde gelen neden rahimin myomlarıdır. Ameliyat kararı hastanın yaşı ile ilgili olarak değişir. Rahim myomları kadınlarda en sık karşılaşılan iyi huylu tümörlerdir ve bu yüzden histerektomilerin çok geniş bir bölümünden sorumludurlar. Myomlar için histerektomi uygulanması kararı genellikle anormal kanama, pelvik ağrı veya bası gibi şikayetlerin tedavi gerekliliğine dayanmaktadır.

Histerektomilerin yüzde 20 sinde neden hormanal nedenlere bağlı düzensiz kanamalardır. Bu tür hastalarda ilaç tedavisi etkili olmazsa veya hasta ilaç tedavisini kabullenemezse ameliyat düşünülür.

Histerektominin gerekliliklerinden diğer bir neden, kronik kasık ağrıları, rahim sarkması, kanser öncesi belirtilerdir; rahimden kaynaklandığı düşünülen kronik kasık ağrıları, rahim ağzında görülen kanser öncüsü lezyonlar, rahimin sarkması hastalarında histerektomi yapılabilir.

Doğum komplikasyonları: acil histerektomiler daha çok doğumla ilgili komplikasyonlarda uygulanır. Doğum sonrası rahim kanamasının durdurulamaması (atoni), tamir edilemeyen rahim yırtıkları, bebeğin eşinin-plasentanın ayrılmaması gibi sorunlarda gerekli olabilir.

Ayrıca; endometriozis/adenomyozis (rahim içinde bulunması gereken zarın rahim dışında/ rahmin kas tabakasında bulunması), rahim ve yumurtalık kanseri, iyi huylu yumurtalık tümörlerinde histerektomi yapılabilir.

Histerektomi ameliyatı geçiren hastalar nelere dikkat etmelidirler? İlk ve ikinci hafta çok yorucu aktivitelerden kaçınmalı ve aktivite seviyesini yavaş yavaş arttırmalıdırlar. Ağır kaldırmaktan ve cinsel ilişkiden doktor tarafından söylenecek zamana kadar kaçınmalıdırlar. Banyo; duş alma ve dökme suyla yıkanma şeklinde olmalıdır. Düzenli bir diyet izlenmelidir. İdrar ve gaita yaparken ıkınmaktan kaçınılmalıdır. Eğer vajinal kanama veya ateş olursa doktora haber verilmelidir.

Birçok kadının ilgilendiği nokta ameliyatın hastanın dişiliğini kaybetmesine, cinsel doyumu azaltmasına ve kocası ile arasındaki kişisel problemlerin artmasına neden olup olmayacağıdır. Üreme organlarının kaybına ilişkin üzüntü diğer karın içi organlarının kaybına göre fazladır. Yapılan araştırmalar histerektominin bir çok hastada psikiyatrik bozukluk ve azalmış cinsel fonksiyonlara yol açmadığını göstermektedir.

Histerektomi sonrası kadın adet göremez. Histerektomi sadece rahmin çıkarılmasıdır. Birlikte yumurtalıklar çıkarılmadığı takdirde adet görülmediği halde menopoza ait belirti ve komplikasyonlar oluşmaz yani adet görmese de menopoza girmiş sayılmaz. Şayet birlikte yumurtalıklar da çıkarılmış ise operasyon sonrası cerrahi menopoz tablosu gelişir ve hormon tedavisi başlanabilir.

Sistoskopi nedir ?
Ürolojik muayeneniz idrar yolunuzda bir problemin varlığına işaret ediyorsa, idrar yollarınızı doğrudan görmenin ve tedavi etmenin en iyi yolu sistoskopidir. Bu işlem elastik fiber optik bir borucuğun idrar kanalından sokularak mesanenin (idrar kesesi) ve alt idrar yolunun (üretra) görsel incelenmesidir. İdrar kesesinin içi steril serum ile doldurulduğunda çeperler genişleyerek idrar kesesinin içi tam olarak görülebilir. Güçlü bir ışık kaynağı sistoskopun ucundan ortamı aydınlatır. Alt idrar yolunuzdan bir alet ile girilerek işlem yapılması rahatsız edici olarak düşünülebilir. Ancak doktorunuz bu girişimin önemini ve size sağlayacağı faydayı düşünerek öneride bulunmaktadır. Girişimin amaçlarını nasıl yapıldığını ve size sağlayacağı faydaları göz önünde tutarak yeterince sakin davranıp doktorunuz ile güvenli bir işbirliği oluşturmanız hem size hem de doktorunuza büyük fayda sağlayacaktır. Çoğu insanda muayene amaçlı sistoskopi uyanık halde ve az bir rahatsızlık hissiyle uygulanabilir. Bu durumda alt idrar yolunuzun içine uyuşturucu ve kayganlaştırıcı etkisi olan jel kıvamlı bir ilaç tatbik edilir ve 10 dakika kadar beklendikten sonra girişim yapılır. Sistoskopi ile birçok radyolojik incelemeler ve tedaviler yapılır. Bu tür girişimler daha çok zaman aldığından anestezi gerektirebilir. Erkeklerde alt idrar yolu kadınlara göre daha uzun olduğundan bunlarda da anestezi gerekebilir. Uygulanacak anestezi yöntemi genel sağlık durumunuza ve bazı özel test sonuçlarına göre değişir. Buna karar vermeden önce anestezi veya iç hastalıkları hekiminin görüşüne başvurulabilir.

Sistoskopi ile alt idrar yolu ve idrar kesesinde yer alan şu hastalıklara tanı konur ve tedaviye yönelik bazı girişimler yapılabilir:


-Alt idrar yolu (üretra) darlıkları iltihapları iyi ve kötü huylu tümörleri, taşları, doğumsal anomalileri
-Prostat büyüklüğü, tıkanıklık derecesi tümörleri
-İdrar kesesi taş, tümör, iltahap ve anomalileri
-İç idrar yolları (ureter) ve idrar birleşim bölgesindeki bozukluklar
-İç idrar yolunun radyolojik görüntülenmesi veya tıkanıklığın giderilmesi amacıyla kateter takılması
-İdrar kaçırma rahatsızlıklarında tanı ve tedavi

Nasıl uygulanır? 

İşlem uygulanmadan önce doktora daha önce geçirilmiş operasyonlar, ilaç alerjileri vs. gibi kişisel sağlık bilgileri verilmelidir. Aspirin , ağrı kesiciler ve başka ilaçlar kullanılıyorsa (ki bunlar kanın pıhtılaşmasını geciktirirler) doktor bilgilendirilmelidir. Doktorunuz gerekli ise bu ilaçların dozunu azaltabilir ya da tamamen kesebilir. İdrar yolları enfeksiyonu mevcut ise işlem öncesi tedavi edilmelidir. 
İşlem için bir giysi giyilir ve bir masanın üzerine sırt üstü uzanılır. Bu sırada her iki bacak yanlara açılır. Uygulamanın yapılacağı vücut bölgesi antiseptik bir sıvı ile temizlenir. Plastik bir şırınga ile üretraya (idrar kanalı girişi) jel kıvamında bir madde verilir. Böylece işlem sırasında rahatsızlık duymazsınız. 
Yaklaşık bir kalem genişliğinde sistoskop adı verilen bir tüp idrar kesesine kadar ilerletilir. Sistoskop sayesinde idrar kesesi sıvı ile doldurulur. Böylece kese genişletilir ve uygulamayı yapan doktor daha net inceleme yapabilir. Bu işlem sırasında rahatsızlık duyulabilir ve acil idrar yapma hissi uyanabilir. Tüpün ucunda küçük bir ışık kaynağı ve kamera vardır; bu sayede mesane (idrar kesesi) bir monitör ekranından gözlenebilir. Sistoskopun ucu uzaktan kumanda ile hareket ettirilerek kesenin her köşesi değişik açılardan incelenebilir. 
Kamera yerleştirildikten sonra işlem yaklaşık 5-10 dk. kadar sürer. İşlem sırasında biopsi yapma ihtiyacı duyulursa ek olarak anestezi verilebilir. İşlem öncesinde doktor gerekli bilgiyi verecektir. 
İşlem sonrası hastaya antibiyotik verilir ve hasta aynı gün evine gidebilir. 
Sıklıkla ertesi gün normal aktivitelere başlanabilir. Fakat yine de 1 hafta kadar ağır işlerden kaçınılmalıdır. 

Yan Etkiler (Komplikasyonlar)

Her cerrahi girişimde olduğu gibi sistoskopi sonrasında da istenmeyen problemler ortaya çıkabilir. Çok ince bir sistoskop kullanılmış olsa bile enfeksiyon varsa işlem sonrası enfeksiyona bağlı belirtiler artabilir. İşlem sonrasında kanama ortaya çıkabilir. Enfeksiyon olmasa bile bu durum ortaya çıkabilir. İnceleme esnasında ani bir hareket yapmanız iç idrar yollarında yaralanma ve delinmeye yol açabilir. Bu nedenle doktorunuz ile mutlak bir işbirliği ve iletişim içinde olmanız gerekir.Bu sayılanlar çok nadirdir ancak gösterilen tüm dikkat ve özene rağmen görülebilir.
Karaciğer SirozuSiroz, karaciğerin potansiyel olarak yaşamı tehdit eder nitelikte olan geri dönüşümsüz skarlaşmasıdır. İleri evrede, karaciğerin %80 ila %90'ı hasar görebilir ve yerine skar (ölü) doku geçer. Siroza, alkol, viral enfeksiyon (Hepatit B, C), toksik madde (örn. ilaçlar, karaciğerde aşırı bakır veya demir) ya da bilier sistemin blokajıyla yıllar boyu süren karaciğer hasarı sebep olur. Karaciğer, yavaş yavaş tüm normal karaciğer hücrelerinin yerini alan progresif skarlaşmaya maruz kalır.
Birçok durumda, yukarıda sunulan nedenler başlangıçta genellikle tedavi edilebilen Hepatit ile sonuçlanır. Bununla birlikte, sorun yaratan etmen zamanında giderilmez veya tedavi edilmezse, siroz ortaya çıkar ve hastalığın seyrini değiştirmek için genellikle çok geç kalınmış olunur.
Karaciğer Sirozunun Belirtileri
karaciger_sirozu2İlk olarak, yorgunluk, uyuklama, gözler ve idrarda sarılaşma (hafif sarılık), ayaklarda şişkinlik, aşırı kaşınma ve anemi (düşük hemoglobin) gibi genel semptomlar ortaya çıkar. Daha ileri evrelerde, hasta kan kusma, batındaki su nedeniyle (assit) ciddi enfeksiyona yol açar nitelikte midede şişkinlik, mental bozulma ve koma, yoğun sarılık ve böbrek bozukluğu gibi birçok yaşamı tehdit eden komplikasyonlar yaşayabilir.

Ayrıca hasta, bir karaciğer proteini olan protrombinin düşük düzeyleri ve düşük trombosit sayımı nedeniyle kanama eğilimi gösterebilir. Her ikisi de, kanın normal pıhtılaşması için çok önemlidir.

Sirozla yaşamak (yapılması ve yapılmaması gerekenler)
Siroz, karaciğerde geri dönüşümü olmayan hasar anlamına gelse de, sirozun erken evresinde (evre Child A veya erken Child B) olan bir kişi, karaciğer uzmanları tarafından yapılan uygun bir tedaviyle uzun yıllar boyunca oldukça aktif bir yaşam sürebilir. Diğer yandan, ilerlemiş veya Child C evresindeki Siroz, uzman görüşü alınması gereken karaciğer nakli gerekliliğine işaret eder.
   
Yapılması gerekenler
  • Hastalığın derecelendirilmesi ve uygun tedavinin belirlenmesi için, bir karaciğer uzmanıyla birlikte ayrıntılı değerlendirme yapılması gerekmektedir.
  • Erken sirozda her 1-3 ayda ve ilerlemiş sirozda her 1-4 haftada karaciğer uzmanıyla birlikte düzenli karaciğer fonksiyon testleri ve izlem gereklidir. Kontroller arasındaki süre, sergilediğiniz semptomlara ve hastalığın şiddetine bağlı olarak karaciğer hekiminiz tarafından belirlenecektir.
  • Kronik karaciğer hastalığı durumunda, optimum karaciğer fonksiyonu için sağlıklı beslenme çok önemlidir. Yaygın inancın aksine, şiddetli sarılık varlığı dışında, sindirim karaciğer hastalığının çok ileri evrelerine kadar normaldir. Dolayısıyla, karaciğer hastalığının tüm tiplerinde, yağlı gıda ve proteinlerden tamamen kaçınma gerekliliği bir söylenceden ibarettir. Bu durum birçok vakada yalnızca gereksiz değil, aynı zamanda gıdasızlık, kilo kaybı ve sağlığın daha hızlı bozulmasına sebep olduğundan oldukça zararlıdır.
  • Hepatit B kaynaklı sirozda, HBV DNA testi pozitif ise, bir karaciğer uzmanına başvurularak Lamivudin tedavisi göz önünde bulundurulabilir.
  • Hepatit C kaynaklı erken sirozda, karaciğer hekiminize danışarak İnterferon-alfa ve ribavirin tedavisi faydalı olabilir.
Yapılmaması gerekenler
  • Alkole bağlı sirozda, ne pahasına olursa olsun alkolden kaçınılmalı ve Hepatit C başta olmak üzere tüm diğer siroz tiplerinde alkol kısıtlanmalıdır.
  • Özellikle virüse bağlı sirozda, aşırı fiziksel aktiviteden kaçınılmalıdır.
  • Aynı zamanda, zorunlu yatak istirahatından kaçınılarak, makul düzeyde hareket ve aktivite sürdürülmelidir.
  • Sirozun ileri evrelerinde, yetersiz pıhtılaşma ve kanam eğilimine bağlı olarak, temas sporlarından kaçınılmalıdır.
  • Karaciğer yetersiz olduğundan ve ilaçların daha uzun süreli etkilere yol açarak hâlihazırda hasar görmüş olan karaciğere zarar verebileceğinden, kendi kendini tedavi etme yöntemlerinden kaçınılmalıdır.
PPD TESTİ

Astım hastalarının belirtileri ile tüberküloz hastalarının belirtileri benzer olduğu için her hastaya mutlaka PPD testi yapılmalıdır.
Günümüzde tüberküloz enfeksiyonunu gösteren tek test tüberkülin cilt testidir. Tüberkülin cilt testi (TCT), kişinin tüberküloz basili ile enfekte olup olmadığını gösterir, hastalık hakkında bilgi vermez. Hastalık tanısında dolaylı olarak yardımcı olabilir.
 
UYGULAMA TEKNİĞİ:
Sol önkolun 2/3 üst kısmında iç ya da dış yüzüne, cilt içine yapılır. Kullanılacak alanda cilt lezyonu olmaması ve venlere uzak olması önerilir. Enjeksiyondan sonra 6-10 mm çaplı bir kabarcık oluşmalıdır. Bu test  uygun yapılmamışsa hemen ikinci bir test dozu, birkaç cm uzak bir yere yapılır ve yeri kaydedilir. Şişe ya da ampulün işi bitince tekrar buzdolabı ya da buz kabına konur. Masa üzerinde bekletilmez. Tüberkülin uygulanacak saha herhangi bir antiseptikle silinmez.
 
TESTİN OKUNMASI:
Test uygulanan kişi daha önce BCG ile aşılanmışsa ya da tüberkül basili ile karşılaşmışsa, 2-3 gün içinde test yerinde hiperemi (kızarıklık) ve endürasyon (kabartı) oluşur. Hipereminin çapı önemli değildir. Sertlik şeklinde saptanan kabartının (endürasyonun) çapı önemlidir.
Endurasyon (sertlik) varlığı inspeksiyonla ve palpasyonla saptanır. Bir tükenmez kalem ucu ile de endurasyonun başladığı noktalar saptanabilir. Test yapıldıktan 48-72 saat sonra (2-3 gün) endürasyon çapı şeffaf bir cetvelle milimetrik olarak ölçülür. Önkolun doğrultusuna dik olan çap okunur. (Özel durumlarda ölçüm 96 saate kadar yapılabilir.) Endurasyon yokluğunu not ederken “negatif” değil “0 mm” olarak yazmak doğrudur.

Test yerinde bül, vezikül ve benzeri reaksiyonlar görülebilir. Önemli değildir. Kesinlikle pomat vb sürülmez. Ağızdan ağrı kesiciler alınabilir. Birkaç haftada kendiliğinden geçebilir.
 

TETANOZ NEDİR?Sayfayı Yazdır
5461_asi1   “klostridium tetani” adlı bakterinin hazırladığı zehirin yaradan vücuda girmesiyle ortaya çıkan ve genellikle öldürücü enfeksiyon oluşturan hastalıktır.
Zehirin etkisiyle gelişen kasılma, nöbetleri ve vücudun katılaşması hastalığın karakteristik özelliğidir. Hastalığı yapıcı bakteri toprakta, bazı insan ve hayvanların bağırsaklarında ve dışkılarında bulunur. Hemen her türlü yaralanma sonucunda bakteri yaraya bulaşabilir ve hastalığa yol açabilir. Bu nedenle yaralanmalarda çok dikkatli olmak ve önlemini hemen almak gerekir.
Türkiye’de çocuklarda gelişir. Kırsal kesimlerde evde yapılan doğumlarda ebe görevini üstlenen bilgisiz kişiler, doğumun ardından çocuğun göbek kordonunun jilet ya da başka kesici aletlerle, mikroplardan arındırmaksızın, keserler. Bu kesici aletlerde tetanos mikrobu varsa, kordon aracılığıyla çocuğa kadar ulaşıp onu hastalandırabilir ve hastalanan çocuk da birkaç gün içinde ölür. Bir başka bulaşma biçimi de yanıklar, çivi ya da diken batması, temiz olmayan iğneler, düşme ya da çeşitli nedenlerle kanamalar sonucunda da tetanos hastalığı gelişebilir.
Nedenleri:
Hastalığa neden olan bakterinin hazırladığı ve protein yapısında olan zehire “tetanospazmin” adı verilir. Bu zehir sinir lifleri aracılığıyla ya da kan içinde merkezi sinir sistemine ulaştırılır. Zehir hem kasların kasılma şiddetini düzenleyen sinir sistemi bölümlerinde bozukluklara yol açar, hem de sinir sistemine ışık, ses, dokunma gibi dışarıdan gelen uyarıların merkezi sinir sistemine gelen uyarıların merkezi sinir sistemine şiddetli bir biçimde yansımasına yol açar. Böylece kaslarda şiddetli kasılma gevşeme nöbetlerine, daha ağır durumlarda da kaslarda çözülmeyen şiddetli kasılmalara neden olur. Bu durumda hastalar kaskatı kesilir. Zehi, sinir hücrelerine bağlanarak etkisini gösterir, bu etkiler eğer hasta yaşarsa geçicidir. Hastalığın kuluçka süresi 2-56 gün arasında değişir. Ancak, vakaların % 80’’inde bu süre 14 gün kadardır. Eğer kuluçka süresi 2-4 gün arasında ise ölüm riski o/o 100’dür.
Belirtileri:
Baş ağrısı, gerginlik, kolayca uyarılma, çenede ağrı ve sertlik, karın ve bel ağrısı, yutma güçlüğü, ağzı açmada zorluk, yüz kaslarındaki gevşeyemeyen kasılma nedeniyle yüzde acı bir gülümseme görünümü başlıca belirtileri oluşturur. Dışarıdan gelen küçük bir uyarı bile şiddetli kasılmalara yol açabilir. Hastanın gırtlak ya da solunum kaslarının kramp biçiminde kasılıp gevşeyememesi nedeniyle boğulma ya da solunum durması görülebilir. Solunum durmasıyla hastanın oksijeni azalır ve beyin bu nedenle ağır hasar görür ya da tümüyle ölür. Solunum durması ve beynin ölmesi, ölümü oluşturan başlıca nedendir. Yaşatılabilen hasta iki hafta içinde iyileşir.
Tedavisi:
Tetanosa yakalanan hastaların öncelikle hastanede tedavi edilmesi gerekir. Hastaya tetanos antiserumu damardan verilir. Antiserum uygulaması için belirtilerin ortaya çıkmasını beklemeye gerek yoktur. Herhangi bir yaralanmada ya da yanıkta koruyucu önlem olarak antiserum uygulanabilir. Antibiyotikler tedavide önemli bir yer tutmazlar. Kasları gevşetmek için de uygun ilaçlar verilmesi yerindedir. Hastaların loş ve gürültüsüz bir odada tedavi edilmeleri gerekir. Tetanos hastalığına karşı en iyi korunma, tetanos aşısının belirli aralıklarla yapılmasıdır.Tetanos aşısı, zehirin zehirsizleştirilmiş biçimidir.
Yeni doğan çocuklar 2-3 aylık olduklarında, içinde tetanosun da bulunduğu karma aşı yapılır ve belirlenen aralıklarla yinelenir. Okul çağındaki çocuklar ve erişkinlerde 3 doz biçiminde difteri ve tetanos aşısı olmalıdırlar. İlk iki doz 4-6 hafta arayla, üçüncü doz İkincisinden 6-12 ay sonra uygulanır. Daha sonra ise her 10 yılda bir difteri ve tetanos aşısı yapılmalıdır. Eğer son aşılanma herhangi bir yaralanmadan 5 yıl önce olmuşsa, yaralı kişiye antitoksin ya da aşı yapmaya gerek yoktur. Eğer son aşılanma 5 yıl ya da daha uzun bir süre önce yapılmışsa, yaralanan kişiye aşı ya da antiserum verilmesinde yarar vardır.
Tetanos belirtilerinin geliştiği hastaya “trakeotomi” adı verilen bir cerrahi girişimde bulunmak yaşamsal önem taşır. Bu girişimde hastanın soluk borusu kesilerek gırtlak spazmında hastanın boğulması önlenir.
ROTAVİRÜS NEDİR? 
Rota virüsü enfeksiyonu ilk 4 - 5 yaştaki çocuklarda akut başlangıçlı ishalin en sık görülen etkenlerindendir.
Belirtileri nelerdir?
Başlıca belirtileri genellikle 48 saatten az süren kuluçka dönemini izleyen ateş, kusma ile başlar. Sık, sulu, özellikle çok kötü kokulu kansız ishal belirtilere eklenir. İshal 5 - 7 gün sürebilir. Özellikle süt çocuklarında kusma, ishalin neden olduğu dehidratasyon gelişebilir. Bağışıklık sistemi yetersiz olan hastalarda hastalık daha uzun ve ağır seyir gösterir.

Hastalık nasıl ve ne tür gıdalarla bulaşır?
Rota virüsler ishalin ortaya çıkmasından önceki günlerde de dışkıda bol miktarda bulunur. Bulaşma; dışkı ile kontamine (bulaşık) su ve gıdalarla olur. Özellikle kreş, bakımevleri ve çocuk hastanelerinde salgınlar görülebilir. Solunum aracılığı ile bulaşma da bildirilmiştir. Aile içi yayılım sıktır.
Korunma yöntemleri nelerdir?
Genel hijyen önlemleri (el temizliği, suların kaynatılması) bulaşmayı azaltır. El yıkama, enfekte vakaların izolasyonu, hastanelerde hastane kaynaklı ishali önlemede yardımcıdır. İyileşme dönemi de dahil virüsün (yakınmaların ortaya çıkışından 10 - 12 gün sonrasına kadar) dışkı ile atımı unutulmamalıdır. Rota virüse bağlı enfeksiyonun önlenmesinde günümüzde kullanılan bir aşı yoktur.
Tedavisi nasıldır?
Tedavinin başlıca amacı; kusma, ishale bağlı ortaya çıkabilecek dehidratasyonun önlenmesidir. Kusma önleyici, ishali önleyici ilaçların tedavide yararı yoktur. Beslenme devam ettirilmelidir, mümkünse sık aralarla azar azar beslenme yapılmalıdır. Az yağlı gıdalar tercih edilmeli, özellikle anne sütü ile beslenme kesilmemelidir. Yeni doğan bebekler ve 3 ayın altındaki çocuklar anneden geçen antikorlar aracılığı ile enfeksiyondan korunurlar, hastalığı daha hafif geçirebilirler.

Günde 4 defadan fazla ayıda sulu dışkılama, ishal olarak kabul edilir. Yalnızca sık dışkılama, kıvam bozuk değilse ishal sayılmaz. Özellikle küçük bebeklerde beslenme şekline göre dışkılama sayısı ve ishal tanımı değişebilir. Örneğin, anne sütü alan bebeklerde dışkı sayısı günlük 7’ye varabilir.
Hastalığın kuluçka süresi 1-3 gündür. Bu süre sonunda hafif ateş olur, beraberinde kusma olabilir veya olmayabilir. Sonrasında karın ağrısı ve çok bol su gibi ishal başlar. Çocukta şiddetli ve dirençli iştahsızlık yapar. Bu da çocuğun yeterince sıvı almasını engelleyebilir. İshal o kadar sıktır ki, çocuk kısa sürede susuz kalabilir (dehidratasyon). Ateş ve kusma çoğunlukla 2 günde geçer, ishal ise 5-8 gün sürebilir. İshal sırasında hafif üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları (öksürük, burun akıntısı) görülebilir. Tanı için yapılan dışkı tahlilinde kan ve lökosit yoktur, dışkı kültüründe üreme olmaz. Rota virüs antijen testi ile kısa sürede tanı konulmaktadır.
Rotavirüs enfeksiyonunun özel bir tedavisi yoktur. Antibiyotik kullanmanın faydası olmaz. En önemli tedavi, kaybedilen sıvının yerine konmasıdır. Anne sütü alıyorsa kesinlikle devam edilir. İshalin ağırlığına göre şeker-tuz solüsyonları (ORS) doktor tavsiyesine uygun olarak verilmesi sıvı kaybını dengelemede yardımcı olur. Az yağlı ishal diyeti uygulanabilir. Yoğurt, patates, muz, pirinç lapası (çocuğun yaşı uygun ise) verilebilir. Azar azar ve sık beslenme bğırsaklardan gıdaların emilimini arttıracaktır. En önemli korunma yöntemi ise ellerin sık yıkanması, özellikle yuvalarda ortam temizliğine dikkat edilmesi, hasta çocukların diğer çocuklar ile temas etmelerini engellemek olacaktır. Hastalığın aşısı yoktur.
YATAK YARASI (DEKUBİTUS ÜLSERİ,BASI ÜLSERİ) NEDİR, NASIL OLUŞUR,NASIL TEDAVİ EDİLİR?     
       Uzun süre sırtüstü yüzüstü veya yan yatma sonucunda basınç altında kalan bölgelerde oluşan yaralardır.Genellikle yaşlı hastalarda görülen durum yanısıra eşlik ettiği nörolojik defektler,beslenme bozukluğu, immun sistemdeki yetersizlik , şuurun yerinde olmaması, idrar ve gayta kontrol yetersizliği,eşlik eden yara iyileşmesini olumsuz etkileyen hastalıklar(şeker hastalığı gibi) alınan tedaviler(kemoterapiler) bu basit şekilde başlayan yaranın kısa zamanda derin enfekte ülserlere dönüşmesine ve hatta vucut içi boşluklara kadar ilerlemesine sebep olmaktadır.
      Hastaların yaklaşık %70 den fazlası 70 yaşın üzerinde olup bu yara sebebiyle   hastayı kaybetme riski yüksektir. Normalde herhangi bir yara 15- 20 gün içerisinde iyileşmesi gerekirken yukarıda belirttiğim nedenler ve yara basıncın devam etmesi, aynı tarafa yatan hastada oluşan doku ödemi(dokunun kanlanmasını oldukca bozar) idrar ve gaytadan bulaşan mikroorganizmalarla enfekte olması yarayı kronik ilerleyici duruma dönüştürür.Yaranın ilk oluşum zamanında   deride görülen değişiklikler aslında buz dağının görülen kısmıdır.Doku hasarının çoğu deri altında başlar ve daha sonra deri yüzeyinde kendini   gösterir.   
       YATAK YARASI NASIL OLUŞUR?
         Öncelikle yatak yarasının nasıl oluştuğunu bilmek problemin çözümü için şarttır
Dokularımız son olarak kapiller damarlarlar tarafından kanlanır. Nasıl ki içinden su geçen bir hortumun üzerine içindeki suyun basıncından daha yüksek basınçla basarsak hortumdan su akmaz olursa aynı şekilde kapiller damarlar üzerine kapiller kan basıncından daha yüksek basınca maruz kalırsa kan akımı kesilir. Bu kesintinin süresi ve basıncın büyüklüğü yatak yarası oluşum sürecini etkiler yani basınç ne kadar yüksek olursa yatak ülseri o kadar kısa sürede ve şiddetli oluşur. Basınç 45mm Hg den küçük ise sadece küçük venüllerde tıkanma kapanma oluşur. Basınç 45mm Hg den büyükse arteriollerde tıkanmalar ve iskemi oluşur.Örneğin 70mm Hg basınç altında 2 saat içinde dönüşümsüz doku hasarı meydana gelir  
        Günlük hayatımızda otururken uzanırken ve hatta uyurken bilinçsizce yaptığımız vucut hareketleri, dönmek,   postur değiştirmek bir bakıma fizyolojik korunma mekanizmasıdır .Böylece vucudun herhangi bir bölgesi uzun süre basınç altında kalmaz.Fakat özellikle yaşlı, merkezi ve periferal sinir sisteminde hasar olan hastalarda bu fizyolojik savunma mekanizması bozulmuş olduğundan vucudun özellikle yere temas eden bölgeleri uzun süre basınç altında kalmakta ve iskemik hasarla beraber hızla yatak yarası oluşmaktadır.Ve bu tip iskemik yaralarda kolaylıkla bakteriyel enfeksiyon gelişmektedir.
       YATAK YARALARI (DEKÜBİTUS ÜLSERLERİ) OLUŞMA BÖLGELERİ;
      Yazımın başında belirtiğim gibi dekübitus ülserleri vucudun yerle temas eden, basınç altında kalan özellikle kemik çıkıntıların üzerindeki bölgelerinde oluşur
OTURURKEN
Kuyruk kemiği,kalçada kaba etlerde, omuz kürek kemikleri üzerinde, dirseklerde, topukta    
SIRT ÜZERİ YATARKEN    
Başın arka tarafında,omuz kürek kemikleri üzerinde, kalçada, dirseklerde,kuyruk kemiği üzerinde ,topukta,ayak parmaklarında     .
OMUZ ÜZERİNDE YAN YATARKEN    
 Kulaklarda,omuzun yan tarafında,leğen kemiğinin yan bölgelerinde,kalçada, dizde, ayak bilekleri yan çıkıntılarında   
      YATAK YARALARININ EVRELERİ;
 Yatak yaralarını kabaca 5 evreye ayırabiliriz;              
 
Evre 1: Kemik çıkıntı üzerindeki deride eritem (kızarıklık; basmakla solmaz) ve endurasyon (dokuda sertlik)
Evre 2: Deriyi içine alan yüzeyel ülserasyon; klinik olarak abrazyon, bül (içi sıvı dolu baloncuklar) veya yüzeyel krater görülür.
Evre 3: Deri ve derialtı  dokuyu içine alan ülserasyon; klinik olarak derin bir krater görülür.
Evre 4: Kas, kemik ve destek dokuları da içine alan derin ülserasyon.
Evre 5: Eklem , vücut boşluklarına (rektum, barsak, vajina, mesane gibi)kadar uzanan geniş ve derin ülser.
Bu evrelendirme, özellikle uygun tedavi planlarken önemlidir.
 
       YATAK YARALARINDAN KORUNMAK İÇİN;
 İlk girişim noktasal basınçların önlenmesidir. Hastanın düzenli olarak 30° derece açıyla döndürülmesi  ve özellikle kemik çıkıntılar üzerine gelen baskıyı daha geniş alana yayarak basıncı azaltmak  için yumuşak yastıkların kullanılması uygundur. Havalı yatakların veya su yataklarının kullanılması dekubitüs ülserinin gelişme riskini belirgin olarak azaltır.Yatak ile riskli bölge arasındaki sürtünme en aza indirilmeli  ve sürtünme ile deride oluşacak küçük bir yırtığın dahi yatak yarasına dönüşebileceği, idrar ve gayta ile bu küçük sıyrıktan enfeksiyon gelişebileceği unutulmamalıdır.Çarşaftaki küçük kırışıklıklar hem noktasal basıncın artmasına hem de deride küçük sıyrıklara neden olabileceği için hastanın yatağında çarşaflar gergin olmalıdır. Hastada var olan sistemik hastalıkların ortadan kaldırılması, hastanın gaita ve idrar kontrolunun desteklenmesi veya günlük düzenli mesane ve barsak programları, enfeksiyonla mücadele büyük önem arzeder.Cildin kuru kalmasına, idrar vedışkı ile temas etmemesine özellikle dikkat edilmelidir. Cildi tahriş etmeyen malzemelerle temizlemeli, sıcak suyla yıkanmalıdır, sonra kurulanmalıdır. 
    OLUŞMUŞ YATAK YARASINDA TEDAVİ
 Yatak yarasında tedavi 4 temele dayanır;   
 1) BASINCIN ORTADAN KALDIRILMASI               ;
      Evre 1de basıncın 1saat kaldırılması dokunun kendini onarımına izin verirken Evre 2de bu süre 2 güne kadar uzar.
 2) YARANIN TEMİZLENİP NEKROTİK KISIMLARIN ORTADAN KALDIRILMASI    
      Yaranın serum fizyolojik ile yıkanması nekrotik dokunun temizlenmesi eksudanın uygun pansumanla engellenmesi önemlidir
 3) OLUŞMUŞ ENFEKSİYONUN KONTROLU
      Enfeksiyonun kontrolü için düzenli olarak bakteri kültürü alınmalıdır. Yatak yaralarında sıklıkla metisiline dirençli Staphylococcus aureus, coagulase-negative stafilokoklar, hastanın kendi idrar ve gaytasından yarayı kontamine etmesi sonucu Escherichia coli, Klebsiella spp, Proteus spp, Streptococcus faecalis, hastane infeksiyonu olarak da Pseudomanos aeruginosa ürer. Kronik ülserlerde antibakteriyel tedavi doğru indikasyon konularak verilmelidir.
      Erizipel ve selülit gibi bulgular varsa lokal ve sistemik antibiyotikler birlikte kullanılmalıdır.Ancak akıldan çıkarılmamalıdır ki; sistemik antibiyoterapinin nekrozlu ülserdeki patogene etkili olmaktan çok infeksiyonu lokalize eder,lokal antibiyotikler ve antiseptikler de allerjik kontakt dermatite yol açarak yara iyileşmesini geciktirebilir.
      Diyabetiklerde, yaşlı ve immun yetmezliği bulunan hastalarda hastane enfeksiyonu akıldan çıkarılmamalıdır. Malesef terminal dönemdeki hastalardaki büyük dekubitus ülserlerinin iyileşme olasılığı düşüktür. Bu hastalarda palyatif tedavi ön planda olmalıdır.
      Evre III ülserlerde cerrahi debridman işleminin pansuman ve proteolitik enzimlerle desteklenmesi gerekir (tripsin, streptokinaz ve kollagenaz gibi). Granulasyon 
. dokusunun oluşması yaranın nemli yarı geçirgen örtüler, serum fizyolojik ile ıslatılmış gazlı bezle kapatılarak hızlandırılabilir. Sentetik yara örtüleri olarak poliüretan veya polivinil alkol içeren köpükler ve nekrotik dokuların otolizisini sağlayan hidrojel kapatıcı örtüler kullanılabilir.Geleneksel ülser tedavisinde %20 çinkooksit pomatlar veya gümüşsülfadiyazin pomad kullanılır.
. 4)CERRAHİ TEDAVİ
 Evre 4 ve 5 dekubitus ülserlerinde yara kapanması için cerrahi girişim gerekir. Genelde ülsere bölge tümüyle eksize edildikten, yara enfeksiyonlardan ve nekrozlardan tamamen arındırıldıktan sonra rekonstrüktif cerrahi yöntemlerle (sekonder sütür, deri grefti, flep vs) yara kapatilir.